Nov 30, 2012

Nosaj Thing "Eclipse/Blue" [Official Video]



"Eclipse/Blue," featuring vocals by Blonde Redhead's Kazu Makino, is the first single off Nosaj Thing's upcoming album Home (out 01/22/13).

Nov 22, 2012

GİYSİLERİN ÇOK ŞIK. BİR O KADAR DA ZEHİRLİ.

Bugün ne giyiyorsun? Kıyafetine dokun, hadi. Ne hissettin? Evet, bir kıyafet parçasına dokunuyorsun. Dokunduğun bir tür kumaş. Fakat aslında bundan daha fazlası var: Bir hikayeye dokunuyorsun. Çünkü –dolabındaki, dolabımdaki, herkesin dolabındaki- her kıyafetin bir hikayesi var.
Modaya öncülük eden markalar, şu anda bizim adımıza bu hikayeyi yazıyorlar. Bu hikayede, birilerinin özel mülküymüşçesine kirletilen su yolları; zehirlenmiş nehirler; ekosistem ve yaşam alanları üzerinde ciddi hasarlara sebep olabilen, zararlı, kalıcı ve hormon bozucu özelliklere sahip kimyasallar yer alıyor. Seni bilmem; ama biz burada, Greenpeace’te bu hikayeyi hiç sevmedik. Biz kıyafetlerimizi gerçekten seviyoruz. Kendimizi ifade etmek ve dünyaya sunmak için kıyafetlerimizi bir araç olarak kullanıyoruz. Fakat modanın gezegenimize mal olmaması (evet, kelimenin tam anlamıyla!) gerektiğine gerçekten inanıyoruz. Hayır – kıyafetlerimiz zehirli kimyasallarla kirletilmek zorunda değiller. Şeffaflık içermeyen ve sularımızı zehirleyen yöntemlerle üretilmek zorunda değiller. Alım gücümüzü aşarak hızla eskimek için tasarlanmış olmaları da gerekmiyor. Başka bir yol mümkün – ve senin gibi insanlar bunu ön plana çıkaracak. Çünkü giydiklerimizi üreten markalar bize kulak verecek. Neden mi? Çünkü biz olmadan onlar bir hiç. Evet, doğru duydunuz: Bir hiç. Onlar da bunun farkında. Biz etkisiz eleman değiliz. Markalar üstünde inanılmaz bir güce sahibiz. Bireysel olarak, ama daha da etkilisi, bir arada olarak değişime öncülük edebiliriz. Biz buna #HalkınGücü adını verdik ve bu oluşum gittikçe büyüyor. Biz kıyafetlerini seven insanlarız – ve bir adım ileri gitmeye hazırız. İşte bu nedenle bu sene, Greenpeace’in Detox Kampanyası, sokak modasını belirleyen markaların ürünlerinin imalatında kullanılan zararlı kimyasal maddeleri derinlemesine inceleme altına aldı. Bugün, zehirli kimyasal maddeler kullanan tekstil üretim tesisleriyle su kirliliği arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyoruz. Yaptığımız araştırma, moda sektöründen 20 adet küresel markayı ve Zara, Metersbonwe, Calvin Klein, Levi’s, Mango, Tommy Hilfiger ve Vero Moda gibi markaların satışa sunduğu 141 adet ürün üzerinde yapılan testleri içeriyor.
Zararlı kimyasal maddelerin doğaya salımına ve ürünlerin üretiminde kullanımına son verilmesini talep ediyoruz. Bunu gerçekleştirmenin en iyi yolu, bu zararlı maddeleri daha güvenli alternatiflerle değiştirmekten geçiyor. Markalar bu konuda ciddi olduklarının göstergesi olarak, üretim tesislerinden doğaya bırakılan maddeleri şeffaf bir şekilde açıklamalılar. Güç ve nüfuz sahibi markalar, tedarikçileriyle iş birliği yaparak zararlı kimyasalları bir kenara bırakıp güvenli alternatifler kullanmaya geçerler ve bu alternatiflerin acilen piyasaya sürülmesini sağlarlarsa, diğerleri de onların izinden gidecektir. Eğer #HalkınGücü bu kadar kuvvetli olmaya devam ederse, bu gidişatı dünya çapında sonsuza dek değiştirebiliriz. Şimdiden elde ettiklerimizi düşünün: Yedi adet uluslararası marka (Puma, Nike, Adidas, H&M, M&S, C&A ve Li-Ning) değişim yolunda adım attılar – çünkü bunu onlardan siz istediniz. Fakat Zara gibi bazı markalar sessizliklerini korumaya devam ediyorlar. Gelecek vizyonumuzda bize katılıyorsan, modayı zehirden arındırması için Zara’yı ikna etmede bize katıl! Zara’ya kıyafetlerimizde ve su kanallarımızda zararlı kimyasallara yer olmadığını söyle. Kıyafetlerimizin anlattığı hikayelerin kontrolü bizim elimizde – birlikte bu hikayeyi tersine çevirelim. http://www.greenpeace.org adresli siteden derlenmiştir.

Nov 20, 2012

Valentino exhibition at Somerset House: Valentino: Master of Couture

THE fashion set are eagerly awaiting the launch of the Valentino exhibition at Somerset House later this month, and there is a preview to share with you. The retrospective homage to the Italian designer will focus on his couture creations - from famous red carpet dresses to examining the design process inside his atelier. The vintage gown worn by Julia Roberts to accept her Best Actress Oscar features, as does previously unseen imagery from Garavani's personal archives - alongside beautiful pictures of the designer posing with muse and model, Natalie Vodianova.
Valentino: Master of Couture will run from November 29, 2012 until March 3, 2013; from 10pm - 6pm daily - with late night access until 9pm on Thursdays, somersethouse.org.uk

TASARIM BİR İŞ YAPMA BİÇİMİDİR

Yakın zamana kadar tasarım demek sıra dışı bir biçim ya da kozmetik bir dokunuş demekti. Bugün geldiğimiz noktada ise tasarım bundan çok daha derin bir anlama kavuşmuş durumda. Bugün artık tasarım sadece görüntüyle, biçimle ilgili “kozmetik” bir ayrıntı değil, hayatı daha zevkli, işlevsel ve kullanışlı kılan bir “akıl” olarak tanımlanıyor. Tasarım, daha yaşanır bir dünya için insani çözümler üreten; sadece nesnelerle değil, hayatın tamamıyla ilgili bir “bakış açısıdır”. Tasarım, biçimle işlev, zevkle ihtiyaç, teknolojiyle kaynaklar arasında estetik, anlamlı ve akıllı bağlar kuran bir "düşünce ve iş yapma biçimidir". (Tasarıma Sadece Zenginler mi Para Verir?) (Tasarım Bir Dünya Görüşü, Bir Duruştur) Daniel Pink tasarlamanın sağ ve sol beyni bir araya getiren, “yarar ve anlamı” birleştiren bütüncül bir anlayış olduğunu söyler. Pink’e göre tasarımın esas amacı “dünyayı değiştirmektir”. Bu yüzden, tasarımı bir iş değil, bir felsefe gibi görmek gerekir. Tasarım, “dünyanın daha iyi bir yer olması için" çaba harcar. Amerikalı endüstriyel tasarımcı Mark Dziersk “Tasarım odaklı düşünce, bir metodoloji, bir problem çözme tekniğidir.” der. Gerçekten de tasarım, birbirinden bütünüyle farklı olan şeyleri bir araya getirmeyi akıl eden, en sıradan şeylere yaratıcı zekâ katan bir problem çözme tekniğidir. Tasarım, yeni ürünleri, yeni hizmetleri ve yeni iş yapma biçimlerini hayatımıza sokarak yepyeni bir değer yaratır. Yeterince iyi çalışmayan, zevk vermeyen, anlam içermeyen ya da zorluk çıkaran her şey yeniden tasarlanarak bambaşka bir forma, işleve, yarara, anlama kavuşturulabilir.
New York Modern Sanat Müzesi küratörü Paola Antonelli, “İyi tasarım, teknolojiyi, psikolojiyi ve estetiği birleştirerek insan ihtiyaçlarını çözen bir Rönesans tavrıdır.” der. Hangi alanda çalışırsanız çalışın, işe tasarım odaklı bir bakış açısıyla yaklaşmak, insanları anlama, her şeye sihirli bir işlevsellik kazandırma ve dünyadan daha fazla zevk alma yollarını açar. 90’lı yıllarda yenilikçilik ve inovasyondan bahsederken aslında temelde teknolojinin kendisinden bahsediyorduk. Bugün inovasyondan bahsederken gerçekte kastettiğimiz “tasarım odaklı bir düşünce” yani “insan-odaklı bir anlayıştır”. Tom Kelley tasarımın, teknoloji, doğa, sanat ve kullanıcı arasındaki bağlantıyı kurduğunu söyler. Bugün geldiğimiz noktada tasarımı, sadece bir AR&GE işi olarak görmekten vazgeçip bir şirketin en üstten en alta kadar her kademesinde, her gün tekrarlanan bir iş yapma biçimi olarak görmemiz gerekiyor. Bunun için de yaratıcı düşünceyi bir grubun tekelinden çıkarıp şirketin ve işin her alanına taşıyabilmemiz gerekiyor. Bireyler için de şirketler için de tasarım odaklı düşünmek demek, “işleri başka bir gözle görerek sonuçları değiştirecek adımları atma” yöntemidir. Tasarım odaklı düşünmek yeni bir bakış açısı getirmek, yeni bir uygulama geliştirmektir; var olanla tatmin olmamak, sürekli “neden” ve “neden olmasın” diye sormak üzerine kurulu bir süreçtir. Merkezinde “insan” olan bir düşünce yapısıdır. Tom Kelley, tasarımı, “insan davranışları üzerine kurulu, sosyo-kültürel bağlamda hareket eden, empatik çözümler bulan” bir disiplin olarak tarif eder. Tasarım odaklı düşünerek sadece insanların seveceği, bağlanacağı ürünler, hizmetler ve deneyimler yaratmak ya da çalışanların daha motive, daha üretken olacağı iş ortamları geliştirmekle kalmayız; aynı zamanda mevcut yöntemleri daha da geliştirebileceğimiz, karışık süreçleri daha basit, uygulanabilir kılacağımız yeni yaklaşımlar da geliştirmiş oluruz. Tasarım odaklı düşünmeye başladığımızda, IDEO Yaratıcı Direktörü Paul Bennett’in de söylediği gibi, aslında köklü değişiklikler yapmadan da çoğu zaman son derece basit değişiklikleri yakalayarak ciddi anlamda fark yaratacak çözümler de bulabiliriz. Zaten ihtiyaçlara, sorunlara, işlere, süreçlere bir tasarımcı gibi yaklaştığımızda gözümüzün önünde duran, en basit olanı "farklı" bir işlevsellikle görme yeteneğimiz de devreye girer. Bu aslında doğal hayatımız içinde hep yaptığımız bir şeydir. Paul Bennett aslında hepimizin, kendi alanlarımızda kendi tasarladığımız çözümler ürettiğimizi söyler. Bir kadının köpeğini süpermarketin önündeki direğe bağlaması "gündelik tasarım" örneklerinden biridir. Şirketlerin yapması gereken her insanın içinde olan bu doğal ve içgüdüsel yeteneği bir iş yapma kültürü haline getirmektir. Seth Godin, kendi blogunda, “Neden?” yeterince sorulmayan en önemli sorudur.” der. Neden işleri böyle yapıyoruz, neden bu sistem böyle çalışıyor, neden hedefimiz bu, neden strateji olarak bunu belirledik, neden kabul etmeyelim, neden fikrimizi değiştirmeyelim, neden bu işleri, bu şekilde yapıyoruz, neden olmasın… diye sormaya ve sorgulamaya başladığımızda aslında her şeyi yeniden tasarlamaya başlarız. Yalnız işte değil yaşamla ilgili her konuda, her şeyi “neden” diye sorgulamadıkça yeni bir yol bulmak da mümkün olmaz. Ama bunun tam tersi eğer hayata, sorunlara, işlere, problemlere tasarım odaklı bir düşünce yöntemiyle yaklaşırsak, bildiğimiz düşünce kalıplarını esnetip ötesine geçmeyi amaçlayan bir düşünce tarzı da kendiliğinden ortaya çıkar. Tom Kelley ve IDEO şirketi tarafından geliştirilen tasarım odaklı düşünme yönteminin dört adımı vardır ve bu adımlar hemen herkes ve her şirktet için kolaylıkla kullanılabilir. 1-Bu yöntemin ilk adımı “empati” kurmaktır. İşin öğrenme aşamasında dinlemek, insanların o ürünü kullanırken o işi yaparken, o süreçten geçerken doğal olarak neler yaptıklarını inceleme, neden öyle yaptıklarını anlama aşamasıdır. 2-Ardından tespit edilen bulgular ve tanımlanan sorunlar paralelinde yaratıcı bir gözle farklı şeyleri bir araya getiren basit bir “prototip çıkarma” yani somutlaşmış bir ürün, bir süreç ya da bir sistem özelinde beyin fırtınaları gerçekleştirme aşaması gelir. Prototip, bütün fikirlerin birleştirilmesine ve inceltilmesine yarar. 3- Prototipi “hayatın içinde kullanıma” ve geliştirme işin bir sonraki adımıdır. 4- En sonra da öğrenme, yaratma, tasarlama, uygulama sürecini kalıcı bir yetkinliğe dönüştürmek için “sistemleştirme” adımı gelir. Bu 4 adımlık süreç, aslında her alanda “insan odaklı” tasarımlar geliştirmenin adımlarıdır. İçinde yaşadığımız bolluk döneminin son derece acımasız rekabetiyle baş etmenin en önemli yolunun tasarım odaklı iş yapma biçimini şirketlerin gündemine sokmak olduğuna inanıyorum. Şirketlerin rekabet avantajı ve sürdürülebilir büyüme yakalayabilmeleri için tasarım odaklı iş yapmayı bir kurum kültürü haline getirmeleri gerektiğine inanıyorum. www.temelaksoy.com adresli blog üzerinden derlenmiştir.

Nov 16, 2012

Rick Owens Shares His Ten Favorite Things

"Emptiness, I need a lot of space." Do you know Rick Owens' ten favourite things?! (Here's your clue > http://bit.ly/ZR2eAD)

Nov 12, 2012

"I think your imagination is your reality" - Diana Vreeland

Diana Vreeland: The Eye Has to Travel Diana Vreeland, modanın sınırlarını zorlayan bir ikon. Kariyerine Harper’s Bazaar’da moda editörü olarak başlayan Vreeland, daha sonra New York’ta bulunan Vogue dergisinde şef editör oldu. 1989 yılında aramızdan ayrılan Diana, hayatını konu alan bir belgesel film ile beyazperdeye konuk oluyor. Filmin yönetmeni Lisa Immordino, Diana Vreeland isminin moda dünyasında özel bir yeri olduğunu söylüyor: “Moda dünyasında ayrı bir yere sahipti. Aslında onun referans noktası da burasıdır. Çünkü moda dünyasında orijinaldi, vizyonerdi. Moda editörlüğü onunla birlikte başlamıştır. Bu kelime, onun yirmi altı yıllık Harper’s Bazaar tecrübesinden sonra icat edildi.” Filmin yönetmeni Lisa Immordino, film için 60 kişiyle mülakat yaptı. Bunlardan 43’ü son versiyon için kullanıldı. Lisa, görüşmeler boyunca duygusal anların yaşandığını belirtiyor: “Frecky ve Tim ile, iki oğluyla beraber görüşmeler yaptım. Daha ikinci günün sonunda duygusal anlar yaşamaya başladılar. Belki onu bir anne olarak anlatmadık ama her nasılsa birçok insan görüşmeler esnasında duygusal anlar yaşadı. Birçok insanın hayatında önemli bir yere sahipti.” Geçtiğimiz sene Venedik, Telluride ve Toronto film festivallerinde gösterimi yapılan Diana Vreeland: The Eye Has to Travel İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 21 Eylül’de gösterime girdi. Fransa ve Hollanda’da ise Ekim ayının başından itibaren gösterime girecek. www.euronews.com adresli site üzerinden derlenmiştir.